11 Nisan 2008 Cuma

yağmur ve rüzgar...

“Neden sana bir şeyler anlatmam gerekiyormuş yaşam hatırına!”
Dedi içinden, pencereden dışarı bakarken. Hep pencereden bakarken yüzleştiğini ayrımsıyor kendisiyle o an. Yine kendini yakaladı… Yine savunmasızdı… Yine yağmur yağıyordu. Neden hep yağmur yağarken ağarıyor heceler, yine kekeledi içinden kendi kendine cevap verirken: “çünkü yağmur temizliyor korkmuşluğumu ve yanılgılarımı dünyaya karşı”. Şimdi daha güçlü olduğunu duyumsuyor, toprağın hiçbir şeye benzemeyen ıslak kokusuyla. Biraz daha yeşeriyor hüzün damarlarında, yaşaması için beyne kan pompalayan damarları ıslak toprak kokusu dolu. Yağmur yağarken her şeye gücü yeteceğine inanıyor nedense, yağmuru seviyor, yağmuru sevmeyenleri sevmiyor. Rüzgarı sevmiyor ama rüzgarın penceresiyle kıyasıya savaşmasını seviyor; rüzgar acımasız, rüzgar yeniliyor penceresine, bağırıyor sesinin alabildiğine, rüzgar feryat figan ulaşamıyor hedefine… “Neden gitmek zorundasın?” diyor adam bu kez dışından. Yatağında iki büklüm kadın cevap vermiyor. Kadın düşünüyor, zorunda mıydı gerçekten, yoksa “gitmek” korkaklığıyla yüzleşmesini engelleyen bir paravan mıydı, bilmiyor, bilmediği için soruyu yok sayıyor. Adam hayatına giren tüm diğer adamlara göre daha çok seviyor onu oysa. Adam hala anlamaya çalışıyor nerede yanlış yaptığını kadına karşı. Adam hala pencerede savunuyor yağmuru, rüzgara karşı.

Hiç yorum yok: