11 Nisan 2008 Cuma

depresyonizm ne demek?

Kelimeler, cümlecikler, cümleler hep aynı karanlıklara çıkar. Çıkış yok!
Yorgunsundur, anlamsız gelir yaşamaya çalışmak, ölmeye çalışmak. Kişiler, kişilikler, kişiliğimsiler anlamsız gelir. Yazılanlar okunmak, okutulmak, paylaşılmak için değil, boşalmak, kusmak içindir… hastalıklıdır, anlamsızdır, anlaşılmazdır. Küfür doludur beyinleri, sadece kendine değil, tüm varoluşa nefret duyar silik karakterler. Yıkılmış, bitmiş, tükenmiştir ama mazohistçe bir zevk alır bu halinden… Yazar, ya da çizer, karalar nefretini. Kendisine kızanlara kızar, kendisini umursamayanlara da kızar, hatta kendisiyle hiç alakası olmayanlara bile kızar. En çok da kendisine kızar.

Yeraltı edebiyatı denir, sokak edebiyatı denir… yaptığı edebiyat mı sorar kendisine… edebiyat olup olmaması da önemli değildir! imla kuralları da çok umurunda olmaz, üç noktalar yetişir hep imdadına, yerli yersiz üç noktalar, bağlaçla başlayan cümlecikler, başı sonu belli olmayan, devrik bir ruhun devrik metinleri... Peki bu kadar karanlığı neden yazar çizersin? Neden iğrenç bulduğun bu savaş alanını daha da iğrençleştirmek için çabalarsın? İntikam mı, açlık mı, susuzluk mu, uyanış mı, tutunmak mı, isyan mı, taciz mi? Bunları da umursamazsın ki! Bana ne nasıl değerlendirdiklerinden, sana ne anlatmaya çalıştığımdan, anlamlandırmaya ya da anlamsızlaştırmaya çalıştıklarımdan, bize ne sizden…

Varsa anlatıyoruz içimizde kaynayanları; karanlık diyoruz, kaos diyoruz, kusmuk, dışkı, ölüm, gölge, nefret, düş, gece, içki, duman,vertigo, cenin, pislik, küf diyoruz... biz onların ışıltılı, dengeli, markalı dünyalarında yaşamıyoruz...

Hiç yorum yok: